Atatürk hakkında ortaya atılan birçok asılsız iddia vardır. Bunların bir kısmı siyasi veya ideolojik maksatlarla yayılmış, bir kısmı da kulaktan dolma bilgilerle halk arasında yanlış bir şekilde anlatılmıştır. İşte Atatürk hakkında uydurulan bazı diğer iddialar:
1. Atatürk’ün Alkolik Olduğu ve Sürekli Sarhoş Gezdiği İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün alkol aldığı bilinen bir gerçektir, ancak sürekli sarhoş olduğu ve devlet işlerini aksattığı iddiası tamamen asılsızdır. Aksine, disiplinli bir çalışma hayatı vardı ve ülke yönetiminde son derece titizdi.
- Kanıt: Atatürk’ün sabah erken kalkıp düzenli olarak çalıştığını, askeri ve siyasi başarılarını göz önüne alırsak “sürekli sarhoş olduğu” iddiası mantıksızdır.
2. Atatürk’ün Türk olmadığını ve Selanik Dönmesi Olduğu İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün ailesi hakkında yapılan akademik araştırmalar, onun Türk kökenli olduğunu göstermektedir. Selanik’te doğmuş olması, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı etnik yapılar barındırmasından dolayı bir karışıklığa yol açmıştır. Ancak ailesi, Osmanlı döneminde Rumeli’ye yerleşmiş Türklerden gelmektedir.
3. Atatürk’ün Camileri Kapattığı ve Yıktırdığı İddiası
- Gerçek: Atatürk döneminde bazı camiler, askeri amaçlarla veya şehir planlaması nedeniyle farklı amaçlara tahsis edilmiştir. Ancak camilerin topluca kapatıldığı ya da yıkıldığı iddiası doğru değildir.
- Kanıt: 1928’de Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi kararı alınsa da, diğer camilerin ibadete açık olduğu bilinmektedir. Aynı dönemde birçok cami ve tarihi eser restore edilmiştir.
4. Atatürk’ün İngiliz Ajanı Olduğu İddiası
- Gerçek: Bu iddia tamamen asılsız olup, Atatürk’ün emperyalist güçlere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesiyle çelişmektedir.
- Kanıt: Eğer Atatürk gerçekten İngiliz ajanı olsaydı, İngiltere onun Anadolu’da başlattığı Milli Mücadele’yi bastırmak yerine desteklerdi. Oysa İngilizler, Milli Mücadele’yi engellemek için Osmanlı hükümetiyle birlikte çalışmışlardır.
5. Atatürk’ün Ezana ve İslam’a Karşı Olduğu İddiası
- Gerçek: Atatürk, dini siyasetten ayırmayı savunmuş ve laik bir devlet yapısı kurmuştur. Ancak, İslam karşıtı olduğu iddiası doğru değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurması, Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an tefsiri yazdırması bunun en büyük kanıtıdır.
- Türkçe Ezan Meselesi: 1932’de ezanın Türkçe okunması kararı alınmış ancak bu, dini yasaklama değil, halkın anlaması için yapılan bir düzenleme olarak görülmüştür. 1950’de tekrar Arapça ezana dönülmüştür.
6. Atatürk’ün Çocuk Sahibi Olmaması Nedeniyle “Kısır” Olduğu İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün kısır olduğuna dair hiçbir bilimsel veri yoktur. Çocuk sahibi olmaması, tamamen kişisel tercih olabilir. Ayrıca, manevi evlatlar edinerek onlara sahip çıkmıştır.
7. “Beni Türk Hekimlerine Emanet Etmeyin” Dediği İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün böyle bir söz söylediğine dair güvenilir bir kaynak yoktur. Tam tersine, doktorları arasında önemli Türk hekimleri vardı. Ancak hastalığının son döneminde, Fransa’dan bir doktor çağırılmıştır.
8. Atatürk’ün Cenazesinin Kaldırılmadığı ve Çürümeye Bırakıldığı İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün naaşı, 10 Kasım 1938’de vefatından sonra büyük bir devlet töreniyle kaldırılmış ve geçici olarak Etnografya Müzesi’ne konulmuştur. 1953 yılında ise Anıtkabir’e nakledilmiştir. Bu süreç, tamamen resmi ve planlı bir şekilde yürütülmüştür.
9. “Geldiğiniz Gibi Gidersiniz” Sözünü Söylemediği İddiası
- Gerçek: Atatürk, 1919’da İstanbul’un işgal edildiği gün, işgal kuvvetlerine karşı “Geldikleri gibi giderler” demiştir. Bu söz, birinci elden kaynaklarla da doğrulanmıştır. Ancak bazı çevreler bu sözün uydurma olduğunu iddia etmektedir.
10. Atatürk’ün Kur’an’a Hakaret Ettiği İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün Kur’an’a hakaret ettiğine dair hiçbir güvenilir kaynak yoktur. Aksine, İslam’ın Türkçe anlaşılması için Elmalılı Hamdi Yazır’a tefsir yazdırmıştır.
11. Atatürk’ün Gizlice Hristiyan veya Yahudi Olduğu İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün Yahudi olduğu veya gizlice Hristiyan olduğu iddiası tamamen asılsızdır. Bu iddiaların kaynağı genellikle dönemin siyasi çekişmeleridir. Mustafa Kemal’in ailesi hakkında yapılan akademik araştırmalar, onun Osmanlı Balkan coğrafyasında yetişmiş Müslüman bir Türk olduğunu açıkça göstermektedir.
12. “Keşke Yunan Galip Gelseydi” Dediği İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün böyle bir söz söylediğine dair hiçbir güvenilir kaynak yoktur. Bu söz, Atatürk’e değil, İskilipli Atıf Hoca’nın idamına tepki gösteren Said Nursi’nin bir çevresi tarafından söylendiği iddia edilen bir sözdür. Ancak Said Nursi’nin de böyle bir şey söylediğine dair kesin bir kanıt yoktur.
13. Kur’an’ı Yasakladığı ve Ezanı Kaldırdığı İddiası
- Gerçek: Atatürk döneminde Kur’an yasaklanmamıştır. Hatta 1924’te Elmalılı Hamdi Yazır’a Türkçe tefsir ve meal hazırlatılmıştır. Ezan ise 1932’de Türkçeleştirilmiş, ancak tamamen yasaklanmamıştır. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde tekrar Arapça ezana dönülmüştür.
14. “Benim Annem Genelevde Çalışıyordu” Dediği İddiası
- Gerçek: Bu, Atatürk’e yönelik en ağır iftiralardan biridir ve hiçbir güvenilir belgeye dayanmaz. Zübeyde Hanım hakkında böyle bir iddia Osmanlı arşivlerinde veya dönemin herhangi bir belgesinde yer almamaktadır. Tam tersine, Zübeyde Hanım, dindar ve muhafazakâr bir aileden gelen, İslam’a bağlı bir kadındı.
15. Mason Olduğu ve Gizli Cemiyetlere Üye Olduğu İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün mason olduğu iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Aksine, 1935 yılında Türkiye’de mason localarını kapattırmıştır. Eğer bir mason bağlantısı olsaydı, locaları kapatması mantıksız olurdu.
16. Din Karşıtı Olduğu ve Dini Ortadan Kaldırmaya Çalıştığı İddiası
- Gerçek: Atatürk, dinin bireysel bir inanç meselesi olduğunu savunmuş ve dini siyasetten ayırmayı hedeflemiştir. Ancak, din karşıtı bir tutum içinde olduğu söylenemez. 1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığını kurarak din hizmetlerinin devlet kontrolünde devam etmesini sağlamıştır.
17. Ölmeden Önce Kelime-i Şehadet Getirdiği veya Pişman Olduğu İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün son anlarında kelime-i şehadet getirdiğine dair iddialar tamamen spekülatiftir. Ancak, bunun tam tersini gösteren bir belge de yoktur. Atatürk’ün dinle ilgili kişisel görüşleri genellikle akılcı ve bireysel bir inanç perspektifine dayanmaktadır.
18. Atatürk’ün Ölmeden Önce Pişman Olduğu ve Tövbe Ettiği İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün son anlarında pişmanlık duyduğuna veya tövbe ettiğine dair hiçbir güvenilir kaynak bulunmamaktadır. Bu iddia, onun reformlarını geri almak isteyen çevreler tarafından üretilmiştir.
- Kanıt: Atatürk’ün ölümüne tanıklık eden doktorlar ve yakın çevresi böyle bir olaydan hiç bahsetmemiştir.
19. “Bu Dinsizler Yüzünden Bu Hale Geldik!” Söylediği İddiası
- Gerçek: Bu sözün Atatürk’e ait olduğuna dair hiçbir güvenilir kaynak yoktur. Aksine, Atatürk’ün din karşıtı değil, dinin devlet işlerinden ayrılması gerektiğini savunan biri olduğu bilinmektedir.
20. Nutuk’un Orijinalinde Atatürk’ün İslam’a Hakaret Ettiği ve Bu Kısımların Gizlendiği İddiası
- Gerçek: Nutuk’un orijinal metni açıktır ve tüm basımları incelenebilir. İslam’a hakaret içeren herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Bu iddia, Atatürk’ü din düşmanı olarak göstermek isteyen çevreler tarafından üretilmiştir.
21. Atatürk’ün “Dinsizliği Yaymak İçin 10 Yıl Daha Yaşamalıydım” Dediği İddiası
- Gerçek: Bu söz tamamen uydurmadır. Atatürk’ün böyle bir ifadesi hiçbir kaynakta geçmemektedir. Aksine, dinin bireysel bir inanç meselesi olduğunu ve insanların inanç özgürlüğüne sahip olması gerektiğini savunmuştur.
22. Atatürk’ün 1924’te Kur’an’ı Yasakladığı ve Camileri Kapatıp Ahır Yaptığı İddiası
- Gerçek: Atatürk döneminde Kur’an yasaklanmamış, tam tersine Elmalılı Hamdi Yazır’a Türkçe tefsir yazdırılmıştır. Camilerin ahıra çevrildiği iddiası ise münferit olayları genelleştirme çabasıdır. O dönemde birçok tarihi eser restore edilmiştir.
23. Atatürk’ün Namaz Kılanları Astırdığı İddiası
- Gerçek: Bu iddia tamamen uydurmadır. Atatürk döneminde kimse sırf namaz kıldığı için cezalandırılmamıştır. İdam kararları, genellikle dönemin isyanlarına karışmış kişilere yöneliktir.
24. Atatürk’ün Mezarı Açıldığında İçinin Boş Olduğu İddiası
- Gerçek: Bu, özellikle komplo teorileri üreten çevreler tarafından ortaya atılmış bir asılsız iddiadır. Atatürk’ün naaşı 1953 yılında Anıtkabir’e taşındığında resmi belgelerle kayıt altına alınmıştır.
25. Atatürk’ün Vasiyetinin Gizlendiği ve Halktan Saklandığı İddiası
- Gerçek: Atatürk’ün vasiyeti açıktır ve 1938’den beri herkes tarafından bilinen bir belgedir. Vasiyetinde mal varlığını Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na bırakmış, kız kardeşine ve manevi evlatlarına da maaş bağlatmıştır.
26. Atatürk’ün “Benim Uydurduğum Dine İnanacaksınız” Dediği İddiası
- Gerçek: Böyle bir söz Atatürk’e ait değildir ve hiçbir güvenilir kaynakta yer almamaktadır. Bu iddia, onu din düşmanı gibi göstermek isteyen çevreler tarafından uydurulmuştur.
27. Atatürk’ün Ezanı Yasaklattığı ve Namazı Kaldırdığı İddiası
- Gerçek: Atatürk döneminde namaz yasaklanmamış, camiler ibadete açık kalmıştır. 1932’de ezanın Türkçeleştirilmesi kararı alınmış, ancak bu, İslam’ın anlaşılması için yapılan bir düzenlemedir. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde tekrar Arapça ezana dönülmüştür.
28. Atatürk’ün “Beni Çankaya’da Değil, Şişli’deki Evimde Öldürün” Dediği İddiası
- Gerçek: Böyle bir sözün hiçbir kaynağı yoktur. Atatürk, ölümüne kadar devlet yönetiminde bulunmuş ve hayatını ülkesine adamıştır.
29. Atatürk’ün 19 Mayıs’ta Samsun’a Çıkmadığı ve Bunun Uydurma Olduğu İddiası
- Gerçek: 19 Mayıs 1919’da Atatürk ve beraberindeki heyetin Samsun’a çıktığı, dönemin resmi belgeleri ve şahitleriyle sabittir. Bu iddia, tarihi gerçekleri çarpıtarak Milli Mücadele’yi itibarsızlaştırmaya çalışanlar tarafından ortaya atılmıştır.
30. Atatürk’ün Hiç Namaz Kılmadığı ve İslam’ı Hiç Benimsemediği İddiası
- Gerçek: Atatürk, gençlik yıllarında dini eğitim almış, namaz kıldığına dair tanıklıklar bulunmaktadır. Ancak ilerleyen yaşlarında din konusunda bireysel bir tutum sergilemiş ve laiklik ilkesini benimsemiştir.
“Atatürk bir gecede halkı cahil bıraktı” şeklinde dile getirilen iddia, 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimi ile ilgilidir. Ancak bu iddia, tarihi gerçekleri çarpıtan bir söylemdir.
Harf Devrimi Öncesi Okuryazarlık Oranı (1927)
1927 nüfus sayımına göre Türkiye’de toplam okuryazarlık oranı yaklaşık %10 civarındaydı.
- Erkeklerde okuryazarlık oranı: %17
- Kadınlarda okuryazarlık oranı: %4
Yani, zaten halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Osmanlı’nın son döneminde de okuryazarlık oranı çok düşüktü.
Harf Devrimi Sonrası Okuryazarlık Artışı
1928’de Latin alfabesine geçişle birlikte geniş kapsamlı halk eğitimi başlatıldı. Devlet, Millet Mektepleri aracılığıyla halkı hızla yeni harflerle okuma yazmaya teşvik etti.
- 1935’te okuryazarlık oranı: %20’ye yükseldi
- 1950’de okuryazarlık oranı: %33’e çıktı
Sonuç olarak:
❌ “Bir gecede herkes cahil bırakıldı” iddiası yanlıştır çünkü zaten halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu.
✅ Harf Devrimi’yle okuryazarlık oranı hızla arttı.
Bir yanıt yazın